30 Ocak 2013 Çarşamba 0 yorum

Onu Ne Kadar Çok Sevdim



ONU NE KADAR ÇOK SEVDİM


Rahip, mezarlıktaki işini bitirmek üzereydi. O anda elli yıllık karısını kaybeden 78 yaşındaki adam "Onu ne kadar çok sevdim." diyerek çığlık çığlığa ağlamaya başlamıştı. Yaşlı adamın yaslı sesi törenin asil sessizliğini bozmuştu. Mezar başındaki diğer aile bireyleri ve dostlar şok olmuşlardı, utanç içindeydiler. Yetişkin çocukları alı alı moru mor babalarını yatıştırmaya çalıştılar. "Tamam, baba. Seni anlıyoruz." Yaşlı adam gözlerim dikmiş kazılan mezara yavaş yavaş inen tabuta bakıyordu. Rahip törene devam etti. Törenin sonunda, aile bireylerin ölüm töreninin kapanışı olarak tabutun üstüne toprak atmaya çağırdı. Yaşlı adam hariç hepsi sırayla toprak attılar. O "Onu ne kadar çok sevdim." diye sesli sesli konuşuyordu. Kızı ve iki oğlu konuşmasını engellemek istediler, ama o devam etti, "Onu sevmiştim!"

Kalabalık mezarlığı terk etmeye hazırlanırken, yaşlı adam gitmemekte direniyordu. Gözlerini mezara dikmiş bakıyordu. Rahip yaklaştı, "Kendinizi nasıl hissettiğinizi biliyorum, ama gitme zamanı geldi. Buradan ayrılmalı ve kendimizi hayatın akışına bırakmalıyız." dedi.

Yaşlı adam çaresizlik içinde bir kez daha "Onu ne kadar çok sevdim." diyerek söylendi. "Beni anlamıyorsunuz," dedi rahibe "ben bunu ona sadece bir kere söyleyebildim."

Hanoch McCarty, Ed.D,


Tavuk Suyuna Çorba kitabından alıntıdır.

0 yorum

Önemli Bir İş


ÖNEMLİ BİR İŞ

Seattle'dan Dallas'a giden uçağa en son bir kadın ve üç çocuk bindiler. "Ne olur benim yanıma oturmayın" diye geçirdim İçimden. "Yapacak bir sürü önemli işim var." Birkaç dakika sonra, on bir yaşındaki kız çocuğuyla dokuz yaşındaki erkek çocuğu neredeyse tepeme tırmanmışlardı. Kadın ve dört yaşındaki kız çocuğuysa arkamda oturuyorlardı. Büyük çocuklar itişip dururken, dört yaşındaki ufaklık koltuğumu tekmeliyordu. Erkek çocuğu her beş dakikada bir ablasına "Şimdi neredeyiz?" diye soruyordu. Kız, "Kapa çeneni" dedikten sonra aynı itişip kakışma ve sorgu sual yeniden yaşanıyordu.

"Şu çocukların önemli işten anladıkları yok" diyerek kendi kendime hayıflanıyordum. Sonra birdenbire İçimden bir ses bana onları sev dedi. Bir yandan da kendi kendime "Bu çocuklar tam sopalık. Benim yapacak Önemli İşlerim var." diyordum, içimden gelen ses sorgulamalarımı yanıtladı, onları kendi çocuklarınmış gibi sev.

Onlara uçuş rotamızı anlattım, uçuşumuzu çeyreklere böldüm ve Dallas'a ne zaman varacağımız konusunda tahminde bulundum.

Birazdan bana hastanedeki babalarını görmeye gittikleri Seattle seyahatlerini anlatmaya koyuldular. Konu konuyu açtı; uçma, havacılık, bilim ve yetişkinlerin hayat görüşleriyle ilgili sorular sordular. Zaman çarçabuk geçti ve benim önemli işler de kaldı.

Uçak inişe hazırlanırken, babalarının nasıl olduğunu sordum. Sessizleştiler, erkek çocuk "Öldü" yanıtını verdi.

"Oh, çok üzüldüm."

"Ben de öyle. Ama beni küçük erkek kardeşim daha fazla tasalandırıyor. O bununla zor başedeceğe benziyor."

O anda konuştuklarımızın esasında hayatta karşı karşıya kaldığımız en önemli işler olduklarını fark ettim; yaşamak, sevmek ve kalp kırıklığına rağmen büyümeye devam etmek. Dallas'ta birbirimizle vedalaştığımızda, erkek çocuk elimi sıktı ve uçakta ona öğretmenlik yaptığım için bana teşekkür etti. Ben de bana öğrettiklerini düşünerek ona teşekkür ettim.

Dan S. Bagley

Tavuk Suyuna Çorba kitabından alıntıdır.

2 yorum

Tavuk Suyuna Çorba

   Geçenlerde kitapçıya uğradım. Yeni çıkanlar bölümünde bir kitaba rastladım. "Tavuk Suyuna Çorba"... İlk başta dedim bu nasıl kitap böyle isim mi olur? Sonra meraktan açtım sayfalarını karıştırmaya başladım. Bir çok güzel hikayenin derlenmesiyle oluşturulmuş güzel bir eser. İçinde gerçekten muhteşem hikayeler  var. Alıp okumanızı tavsiye ederim.
19 Ocak 2013 Cumartesi 0 yorum

Daha Ne İstiyorsunuz

    Biz insanlar kendimize hedefler koymayı ve hep daha iyiye ulaşmayı isteriz. Gerek maddi anlamda gerekse manevi anlamda. Aşkta da her zaman daha iyiyi istiyoruz. İyiden kastım güzel olanı. Her insan çok güzel olmayabilir. Allah herkesi farklı farklı yaratmış. Kimisi daha güzel, kimisi de daha az güzel. Sonuçta Allah kimseyi çirkin yaratmamıştır. Her kuluna güzellikler nasip etmiştir. Ama biz insanlar aşkta nedense hedefler koyuyoruz kendimize. Biz, gözümüze hoş geleni seçiyoruz hep. Şu sınırlı ömrümüzü o güzeli arayarak mı geçireceğiz? Neye ne kadar vakit ayırabileceğiz? Çok yanlış yapıyoruz. Oysa yürekten seven, sadık biriyle de mutlu olabilir insan. Nefsimize yenik düşüyoruz. O güzeli bulmaya çalışırken üzülüyoruz. Aşk, bizim için ulaşılmaz bir şeymiş gibi geliyor. Oysa kendimize hedefler koymasak, kendimizi sınırlandırmasak belki de aradığımız mutluluk çok yakınımızda olacak. Bunu düşünemiyoruz. Nefis diyor daha güzelini bul, bu insan sana layık değil, sen daha iyisine layıksın. Ve nefsimizin sözünü dinliyoruz. Karşımızdakini de üzüyoruz. Biz sevilmeye muhtaç canlılarız. Muhtacız, muhtaç olmasını ama nedense elimizin tersiyle itiyoruz mutluluğu. Hepimiz böyle değiliz tabi ama böyle olanlar da var. İki taraf ta üzülüyor, iki taraf ta mutluluğu istemesine rağmen güzeli arayan bozuyor tüm güzellikleri, yaşanacakları, karşısındaki insanın aşka inancını.
Nefsimizi yenelim, artık kalbimizin sesini dinleyelim.Artık mutlu olalım. Ne dersiniz? Var mı mutlu olmak isteyen? Varsa sizi kalbinizin sesini dinlemeye davet ediyorum. Buyrun, mutluluk hep sizinle olsun...
18 Ocak 2013 Cuma 2 yorum

1000 Sayfa Görüntülemesi

   2013'ün başından beri hissettiklerimi, hissettiklerinizi sizlerle bu adreste paylaştım. Sizler de beni yalnız bırakmayıp yorumlarınızla bloğuma canlılık kattınız. Bloğum 1000 sayfa görüntülemesine sizler sayesinde ulaştı. Hepinize çok teşekkür ederim. Nice birlikte senelere inşallah. İyi akşamlar :)
17 yorum

Suskun

    Siz de eski sevgilinizi veya reddedildiğiniz kişiyi gördüğünüzde kendinizi kötü hissediyor musunuz? Benimki de soru mu şimdi? Tabi ki üzülüyorsunuz. Bu kişiyi çok seviyorsanız üzülürsünüz elbette. Gülüyorsanız, onu görmenizle yüzünüz asılır birden. . Konuşuyorsanız susarsınız.O an ne yapıyorsanız donup kalırsınız. Ve sonsuza kadar öyle kalmak istersiniz. Sizin için hayatın anlamı onu görmenizdir. Eğer onu unutamadıysanız bu böyledir. Ama isteğiniz ne yazık ki gerçekleşmemiştir. O gözden kaybolduğunda kendinizi savaş sonrası darmadağın olmuş bir şehir gibi hissedersiniz. Siz o şehri yeniden kurarsınız, o gelip yıkar. Ama siz bu durumdan rahatsız değilsinizdir. Ondan gelen her şeye razısınızdır. Etkisinden kurtulmak zordur. Susarsınız. Derin düşüncelere dalarsınız. Çünkü elinizden bir şey gelmez. Susmaktan başka çareniz yoktur. Onu kaybetmişsinizdir. Yenilmişsinizdir. Nakavt olmuşsunuzdur. Acısını çok derinlerde hissedersiniz. Yalnız kalmak istemezsiniz. Yanınızda dostlarınızın olmasını istersiniz. Çünkü yalnız kalınca sizi kanser gibi yeyip bitiren acılarınız sizi sıkıştırır, sıkıştırır ve sonunda çıkmaz sokakta köşeye sıkıştığınızda gözlerinizden bir çift yaş dökülür. Peşinden diğerleri de gelmeye başlar. Bu yüzden yanınızda hep birileri olsun istersiniz. Sizi güldürecek birilerini.. Karanlıktan çok korkarsınız. Çünkü akşamları bu tür şeyleri daha çok düşünürsünüz. Gündüz de düşünürsünüz ama akşamki kadar değil. Siz iyi bilirsiniz bu durumu. Ama her şeye rağmen yine onu bir unutur bir hatırlarsınız. Ve her seferinde bu duyguları yaşarsınız. Yaşamaktan bir nefret edersiniz, bir mutlu olursunuz. Sonuçta ne olursa olsun yaşadığınız her neyse içinde o vardır çünkü. Onu unutmak istediğinizde bunun başka birini bulmanızla mümkün olacağını düşünürsünüz ama sizi mutlu edecek kişi bir türlü gelmez. Ve siz onu ararken yine üzülürsünüz, yine üzülürsünüz. Zincir olur gider bu böyle. Ama üzülmeyin. O kişiyi elbet bulacaksınız ve çektiğiniz bunca acıya değecek. Size bu yazdıklarımı yaşamayın diyemeyeceğim çünkü biliyorum ki ne kadar söylesem de yaşanacak bunlar. Ama elinizden geldiğince mutlu olmaya bakın bu hayatta. Çünkü hayata bir kere geldik, bir kere daha gelmeyeceğiz. İyi günler.
14 Ocak 2013 Pazartesi 21 yorum

Değerini Bilin

    Diyelim ki bir lise öğrencisisiniz ve bir sabah telefonunuzun alarmıyla uyandınız. İçinizden "Hay aksi ! Ne zaman sabah olmuş." diye geçirdiniz. Alarmı kapatmak için telefonunuza uzandığınızda onun mesajını gördünüz.. "Günaydın bitanem :)". O an iyi ki sabah olmuş dediniz içinizden. Sabahları bu mesajı gördüğünüzde yaşadığınıza şükrettiniz. Gününüz hep güzel geçti.Zaman geçirmeden mesajına cevap verdiniz.
    Sevdiğiniz insanla aynı okuldaysanız çok şanslısınız. Düşünsenize haftanın her günü onu görebiliyorsunuz. Her zaman mutlusunuz. Her zaman içinizde kelebekler uçurtan o kişi yanınızda. Zaten bunları çok iyi biliyorsunuz. Bunlar sizin yaşama sebepleriniz.
    Okula gitmek üzere hazırlandınız. Her gün buluştuğunuz yere gittiniz. Her zamanki güzelliğiyle karşınızda duran kişiyi sımsıkı sardınız. Sabah olması umrunuzda bile değil, uykusundan yeni uyanmış ta olsa o sizin için her şeyden öte güzel biridir. Yüzünü avuçlarınızın arasına aldınız; eğer erkekseniz o yumuşacık yüzünü aşkla bakan gözleri eşliğinde okşadınız. İçinize sanki sıcak çakıl taşları attılar. Eğer kızsanız yeni tıraşlanmış yüzünü siz de küçük avuçlarınızın arasında aldınız. Belki de yüzüne uzanabilmek için onun ayakkabılarının üstüne bastınız. Yüzü sakallı da olabilir. Ama umrunuzda mı? Belki bunu her gün yapıyordunuz ama her seferinde sanki ilk defa yaşıyormuş gibi hissettiniz. Bunlar sadece 1 dakikada yaşayabilecekleriniz. Bir yılda 365 gün var ! Ama o günlere güvenip sakın aşkınızı boşlamayın. Dolu dolu yaşamaya çalışın. Bir çok insan size bakıp yaşadıklarınıza kıskanç ve keşkeli gözlerle bakıyor. Siz aslında diğerlerini bırakın da karşınızdaki insanın değerini bilin. O kişi sizin saçınızın bir teline ömrünü verir eminim. Bir düşünün. Dünyada yaklaşık 7 milyar insan var. Ve o sizi geriye kalan 6.999.999.999 kişiden çok seviyor. Sizi tüm insanlardan üst bir yerde tutuyor. Her şeyden önce sizi çok seviyor. Hem de gösteremeyeceği kadar çok seviyor. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey onun sevgisi değil midir? Onun sizi sevdiği kadar siz de onu sevin. Değerini bilin. Bilin yani bu kadar basit.


10 Ocak 2013 Perşembe 0 yorum

Sevgilerde

SEVGİLERDE
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

                           Bitmeyen işler yüzünden
                           Siz böyle olsun istemezdiniz...
                           Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
                           Kalbinizi dolduran duygular 
                           Kalbinizde kaldı.
                                                  
                                                        Siz geniş zamanlar umuyordunuz,
                                                        Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek
                                                        Yılların telaşlarla bu kadar çabuk
                                                        Geçeceği aklınıza gelmezdi.
                                            
                                                                                    Gizli bahçenizde
                                                                                    Açan çiçekler vardı,
                                                                                    Gecelerde ve yalnız.
                                                                                    Vermeye az buldunuz
                                                                                    Yahut vaktiniz olmadı
                                                                                    Behçet NECATİGİL
                                                                                    
7 Ocak 2013 Pazartesi 3 yorum

Aşkta Hüzün

   Aşkta her zaman hüzün vardır. Çok nadir olanlar vardır ki onlarda hüzün denen şey yoktur. Her şey güzeldir. Ama çoğunlukla insanlar aşkta hüznü yaşarlar. Bazıları karşısındakinden istediği fedakarlığı, sadık olmayı, saygıyı, aşkı bulamaz. Bazıları sevdiği insan tarafından terk edilir, aldatılır. Bazıları da aşkı hiç yaşayamadan hüznünü yaşar. Nasıl mı? Çünkü o hiç aşkı yaşayamadığından üzülür. Neden yaşayamamıştır peki? Belki şanssızdır, belki de insanlar tarafından beğenilmiyordur. Beğenilmemek demeyelim de şanssızlık daha büyük bir ihtimalle onların üzüntü sebebidir. Denerler denerler olmaz. Onlar da sorunu kendilerinde aramaya başlarlar. Bakarlar ki hiç bir şey yok. Onlar aşkı elde edememeye edememeye değerini çok daha iyi anlamışlardır. Slow şarkılar onlar için bir yaşam tarzı olmuştur. O şarkıları dinleyip uzun uzun düşünürler. Hayaller kurarlar her gün. Bir nebze mutlu olmaya çalışırlar. Sonradan kendilerine dönüp baktıklarında hala yalnız olduklarını gördüklerinde yine üzülürler. Bazılarının hayatlarında mutlu olabilecekleri bir çok nedenleri vardır kendilerine gelmeleri uzun sürmeyebilir ama o mutluluklara sahip olamayanlar için hayat gerçekten de zordur artık. Ne olursa olsun, her insanın yanında olan çok iyi arkadaşları elbette vardır. İşte bu insanlar onlarla mutlu olmaya çalışırlar. Arkadaşları onları teselli eder ve yanlarında olur. En azından rahat bir nefes alırlar. Onlar için aşk ulaşılamayacak bir şey olmuştur. Aşktan her seferinde darbe yediklerinde kendilerine daha aşka bulaşmayacaklarına dair yeminler ederler ama yeminlerini bozmaları çok sürmez. Çünkü aşktan kaçış yoktur. Bir bakış , bir gülüş, bir davranış bir insanı size bağlamaya yeter. Bunu çok iyi biliyorsunuz. Bu insanlardan biri de benim. Size aslında kendimi de anlatmış oldum. Bunlar benim yaşadıklarım , hissettiklerim. Mutlu olmak için nedenlerim var tabikide ama aşkta hiç bir zaman şansım yaver gitmiyor. Ne zaman denesem kendimi yerde paramparça buluyorum. Kalbimi parçalaya parçala un ufak ettiler. Vardır Allah'ın bir bildiği deyip geçiyorum takmamaya çalışıyorum ama elbet üzülüyor insan. Ama üzülmemek gerekir. Ne bileyim üzülmeyin. Hayırlısı bu değilmiş deyip önünüze bakın. Zamanı gelince elbet Allah sizin eşinizi size nasip edecek. Bunları yazıyorum, şu an moralim hiç olmadığı kadar düşük hatta eksilerde. Bunları yazarak rahatlamaya çalıştım. Bu arada Canfeza dinliyorum. Bana dua edin. Aşk konusunda değil. Üzülmemeyi öğrenebilmem için. İyi akşamlar.
8 yorum

Canfeza - Daha İki Mavi

   Şarkılarını severek dinlediğimiz Canfeza' yı tanımayanınız da vardır biliyorum ama yeteneği keşfedilmesi gereken insanlardan biri diye düşünüyorum. Dünya çapında başarılara imza atabilecek yeteneği kendisinde buluyorum. Bu aralar epey dinlemeye başladım. Öyle bir şarkısına denk geldim ki... Beni gerçekten çok etkiledi .Ve bu şarkıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Buyrun, Daha İki Mavi...


‎(Bende sevgilime şarkı yaptım.. 
Daha 3-5 mavi ve sonraları...) 

Hayatıma bir göz gezdir evet doğru sandığın kadar b*ktan değil 
İş güç ailem ve de bir sevgili gerisi de göz ardı edilecek gibi değil 
Sokağımda minik arkadaşlarım var beni görünce aşırı seviniyorlar 
Bazen futbol bazen saklambaç minicik ellerine dokunup kaç 
Bir şey yiyemedim çünkü komşumuz aç 
B*ktan sandığın hayat bi ayıraç 
İyiden kötüyü ve kötüden iyiyi ayıramayan kişilerin kalbi sevgiye aç 
Ben var ya gerçekten samimi söylüyorum ben salağım 
Önümde gerçekler duruyordu ben arkamdaki yalanlara inandım 
İtiraf ediyorum sevmediğim birçok insanla aynı yerde yattım 
Çıkarım yoktu benim eminim buna karşı gelmedim ben bir insanım 
Saçmalamaktır bazen tek yol 
Anlamlı olmaz oynanan her rol 
Petrol aaa aman petrol buradan uzak dur bu en temiz koy 

Bir bilsen beni bir bilsen 
Ben isterim ki hakkımdaki kötü her şeyi tek bir celsede geçmişe gömsen 
Bir bilsen beni bir bilsen 
Ben düşledim ki zaten güzel her şeyi içinde olmayı düşleyebilsen (x2) 

Sorun kalmaz eğer istersen pis dilime bi öpücük kondur 
Hayat havuzunun aşk kulvarındayım 
Bu gördüğün attığım en son turdur 
Yazdıklarım seni ağlatıyorsa mavi gözlerini kalbime kondur 
İstemezsen eğer beni elime şikayet et 
Beni sana yazan ele vurdur 
Bak ben bu ateşi yanmadan tutabiliyorum 
Al bide sen dene inanıyorum 
Yapacaksın, tutacaksın 
Ben var olduğun sürece de bunu yaparım 
Seni sarı cadı sen ne kadar seviyorsan beni ben 5 katı seviyorum 
Pardon duyamadım dünya kadar mı ben seni cennetten çok istiyorum
3 gün yada 5 gün her neyse bedeli özlemin veririm gelin alın 
Param pulum yok bir canım var ama biliyorum o da para etmez hesap açın 
İlginç günlerden biri yine bugün hava sen kokuyor bugün tıpkı dün 
Sensiz geçen her gün mis kokunla bayılıyorum yine gittim (güm) 

Bir bilsen beni bir bilsen 
Ben isterim ki hakkımdaki kötü her şeyi tek bir celsede geçmişe gömsen 
Bir bilsen beni bir bilsen 
Ben düşledim ki zaten güzel her şeyi içinde olmayı düşleyebilsen (x2) 

Beni hiç sıkmıyor sana yazmak 
Ellerim üşense bile kalbim pak 
Sana bir tek art niyet besliyorum 
Evlenince tam dört çocuk istiyorum 
Sevgilim bugün benden hiç beklemediğin birşey yaptım 
Açtım okudum sana kızmıştım ... veren ... inandım 
Sorun olabilecek tüm geçmişi eski ve pis vede aşk kokan o sobada yaktım 
Dilim ağlar oysaki ne güzel okurdu eskiden şimdi ne yapayım 
Haa biliyorum onu yapmam 
Sana söz verdim damağımda tadı 
Ben ne yapacağımı çok iyi biliyorum 
Aşkım evet hadi gıdıgıdıgıdı 
Farkında mısın sen peri oldun 
İlk kez bu kadar güzel yazıyorum 
Önceki ilham perilerim hiçmiş 
Şimdide şerefine bir sigara yakıyorum 
Beni biliyorsun az konuşurum öz konuşurum ama bugün öyle değil 
Gel sende elini ver yıldızlara çıkalım 
Aşık olan bizle gelir 

Bir bilsen beni bir bilsen 
Ben isterim ki hakkımdaki kötü her şeyi tek bir celsede geçmişe gömsen 
Bir bilsen beni bir bilsen 
Ben düşledim ki zaten güzel her şeyi içinde olmayı düşleyebilsen (x2)

0 yorum

Kar


    Yorgun geçen bir günün ardından uyandığınızda pencerenizi gidip açtınız ve karşınızda o muhteşem manzarayla karşılaştınız. Kar..Hava zaten soğuktu yalnız karın yağmasını beklemiyordunuz. Bembeyaz bir örtü gibi her yeri kaplamış. Şaşırdınız.Aklınıza ilk gelen şey kartopu savaşı oldu. Bunu düşünerek heyecanlandınız. "Aaa sahiden eldivenlerim nerede?" diye endişe ettiniz. Hemen aramaya koyuldunuz. Anneniz sizi kat kat giydirmeye çalıştıysa da "Anne ya bir şey olmaz bana çocuk muyum ben" diye itiraz ettiniz. Annenizin haklı olduğunu anlamanız çok sürmedi. İlk önce soğuğu ayaklarınızdan ve yüzünüzden hissettiniz. Ayaklarınızla yere her bastığınızda ayakkabılarınızın içinde soğuk rüzgarlar estiğini hissettiniz. Ama mutluydunuz yine de. Çünkü kar yağmış kar. Daha ne olsun. Belki de okullar öğleden sonra tatil olacak diye umutlandınız. Ama maalesef öyle bir şey olmadı. Soğuktan elleriniz morarana kadar kartopu savaşı yaptınız. Mutluydunuz. Belki kartopu savaşı yapmadınız, sadece yağan karı izlediniz ama mutlu oldunuz. Aklınızı meşgul eden düşüncelere daha da odaklandınız. Kendinizi epey dinlenmiş ve huzurlu hissettiniz. Eğer yokuş bir yer bulabildiyseniz dünyanın en mutlu insanısınız. Bir leğen veya poşetle oradan aşağıya kaymaya başladığınızda yüzünüze esen rüzgarı hissetmediniz bile. O an sadece eğlenmekle meşguldünüz. Şimdi bunları neden yazdığımı merak ediyorsunuzdur. Bunlar aslında benim hissettiklerim. Ve bu beyaz örtünün bende çağrıştırdıklarını buraya yazsam da bitiremeyeceğime inandığım için biraz kısa tuttum.  Siz de bu beyaz örtüyü benim gibi sever misiniz? İçinize bir huzur, neşe katar mı ? Belki.. Unutmayın, hayatta mutlu olmak için bir sürü neden var.Mesela evcil hayvan edinebilirsiniz. O bile sizi mutlu edebilir. Ya da bir eşya, bir davranış.. Her şey olabilir.Bunları keşfedin
3 Ocak 2013 Perşembe 4 yorum

Seni Düşünmek

Merhaba.. Seni düşünmenin nasıl bir şey olduğunu biliyor musun? Bilmiyorsan kulak ver bana anlatıyorum. Seni düşünmek, her şeyden önce o an hangi duygular içerisindeysem onlardan kurtulup bir tebessüm eşliğinde hayaller kurmak demek. Sonra, o hayallerle saatler geçirmek,mutlu olmak, gerçekmiş sanmak demek. Aşk şarkılarını sevmek, hayattan soyutlaşmak, kendimi cennette sanmak demek. Hiç bir şeyi saklamayacağım senden, saklamam da. Her gün beni yiyip bitiren korkaklığım aklıma geliyor sonra. Kendime sövmeye başlıyorum. Ne biçim adamsın sen diyorum. Neyden korkuyorsun ki? Saklan bir duvar arkasına. O'nu bekle. (Bu arada O dediğim sensin düşlerimin kadını) Gelince tam karşısına çık. Gözlerinin içine bak. Kalbin deli gibi atmaya başlasın. Sakın vazgeçme, kelimeler düğümlenmesin boğazında. Adını fısılda ona, "Efendim" desin o güzel sesiyle. Biraz daha bak o güzel gözlere. Gülümse. O ne olduğunu anlamaya çalışadursun, tut ellerinden. Sakın bırakma. Etrafında insanlar olacak, onları görmezden gel. Ona kendisine duygularını paylaşacağını, daha dayanamadığını ve ne kadar aciz bir durumda olduğunu anlat. O söz söylemeye vakit bulamadan o bırakmadığın ellerini tutmaya devam et ve önünde diz çök. Ve ona şu güzel cümleleri söyle.
"Sadece benimle, bir ömür boyunca kol kola , aynı yastıkta ve yan yana mezarlarda olmak ister misin? "
Sessizlik...Sessizlik... İşte bu kadar basit. Sence de güzel olmaz mı ? İstemez misin?  Ben görevimi yerine getirmiş olurum canım. Sen de üstüne katarsın son cümlelerini. Ve masalımız mutlu biter böylece. Ben böyle umuyorum. Tabi o küçücük cesareti kendimde bulabilirsem. Sen de o şansı bana verirsen. Mutlu oluruz. İstemez misin mutlu olmak. Ben mutluluğa hasret biri olarak seni üzmeyeceğime her şeyim üzerine yemin edebilirim. Ben sadık biriyimdir, fedakarımdır, sevdim mi tam severim canım. Canım diyorum çünkü gerçekten canımsın. Ben kendimi ikiye böldüm bir yarımda ben varım bir yarımda sen. Kalbimin olduğu yerde sen varsın. Orayı sana ayırdım. Orası en güzel yer. Orada kalp var. Seni mutlu edebilmek için her şeyi yapacak olan kalbim... Seni sevecek, bağlı kalacak, bir ömür boyu hem atacak hem sevecek. Sen de benim için aynı fedakarlığı yaparsan tabi. Ben karşına çıkarım elbet. Beni hiç beklemediğin bir anda bekle. Bekle ki çok şaşır. Çok şaşır, çok mutlu ol, çok sev. Çok yakında biz olalım. Adam gibi seviyorum diyeceğim sana. Sen de "Şimdi işim var sonra konuşalım" demezsin değil mi? Deme deme. :)
1 Ocak 2013 Salı 0 yorum

Beklediğim Aşk

    Sevmeyi, fedakarlığı, özlemeyi, acı çekmeyi, beklemeyi, umutsuzluğu, sahip çıkmayı, her şeyi gözden çıkarabilmeyi ve daha bir çok şeyi içinde barındıran karmaşık bir duygudur aşk dedikleri şey. Aşk her zaman var olmuştur ve dünya döndükçe de var olacaktır. Eskiden yaşandığı iddaa edilen aşkların hikayelerini kitaplardan okumaktayız. Maalesef onları günümüzde mumla aramaktayız. Yani en azından ben arıyorum. Günümüz aşkları hiç bir zaman eskiye ulaşamayacaktır. Ne değişti? O zaman ile bu zaman arasında ne fark var ki böyle bir noksanlık söz konusu oldu. İnsanlar aşk seçimlerini yaparken öyle seçici davranıyorlar ki. Sanki teknoloji mağazasından satın alacağı bilgisayarın özelliklerini seçiyorlar. İşlemcisi i7 olsun, 2 GB olsun falan filan. Neyse aşkta ilk izlenim çok önemlidir. Yani görsel olarak muhteşem görünmelisiniz. Birisi sizi ilk bakışta beğenmediyse emin olun ilerde de beğenmeyecektir. Tabi bu göreceli bir şeydir. Mutlu bir aşk hayatı yaşamak için sadece sadık olmak, çok sevmek, fedakar olmak yetmiyor bu devirde. Gider duygularınızı dökersiniz ,karşınızdaki sizi beğenmezse ya yalan söyler ya da direkt reddeder. Eğer biraz beğenmişse ilk olarak düşünmeliyim der. Daha sonra büyük ihtimalle cevabı olumsuz yönde olur. Hayır yani anlamıyorum beğenmiyorsunuz da sanki Brad Pitt gibi Adriana Lima gibi insanlarla birlikte olacaksınız. Ya da kendiniz acayip güzelsiniz, yakışıklısınız. Amaç ne? Bu arada sözüm böyle davrananlara. Şu kibir denilen şey yok mu hepimizi bitirdi. Ama emin olun daha sonra aynı şeyler sizin de başınıza gelecek . Ve anlayacaksınız hatanızı ama iş işten geçmiş olacak. 
     Herkes herkesi sevmek zorunda değil ama her zaman mı olmaz? Kendimden örnek vereyim, şu zamana kadar duygularımı döktüğüm (çıkma teklifi sözü bana saçma geliyor, kullanmıyorum) insan sayısı 5-6 vardır heralde. Ve hepsinden de olumsuz cevaplar aldım. Reddedildim. Ha bu insanlar öyle muhteşem güzel de değildi. Bir de bir kişi tarafından terkedildim. Yemin ederim hiç öyle olacağını düşünmemiştim. Terkedip gittiğinde ortada sap gibi kaldım desem yeridir. Herkes davranışlarıyla kendini gösteriyor bunu anladım. Her neyse devam edelim, yani günümüz insanlarının çoğu aşk seçimlerini acayip derecede kısıtlıyor. Tamam kısıtlaması iyi bir şey ama insanları dış görünüşlerine göre ayırmak çok saçma ve aşağılayıcı. Ben kabul ediyorum yakışıklı ya da tatlı değilim, kızlar bana bakmaz doğrudur ama aşağılanmaktan bıktım. Gün geldi aşkı aramayı bıraktım (!) .Bu duygu peşinizi bırakmaz bir gün yine aşık olursunuz, bilirsiniz. Kaçışı yok bunun. Her seferinde darbe yedim, düştüm. Kalktım. Yine düştüm. Hep düştüm. Benim için aşk keşke olmasaydı dediğim bir şeye dönüştü. Öyle  bir dereceye geldim ki biri beni kabul etse kıyamet alameti olarak sayacağım. Ben her ne kadar aşkı aramayı bıraktım desem de eminim yine o kişiyi bekleyeceğim ,arayacağım. Ya bir de şu var. Kimi sevdiğim belli değil. Çok kötü bir şey. O kadar insanı sevdim ki. Neden? Önceki yaşadıklarımı unutabilmek için. O insanların artık yüzlerine bakamazdım ki. Mecbur unutmak istedim. Sonuçta ne oldu? Zincir oldu eklendikçe ekleniyor. 
    Neyse Allah'ın bir bildiği vardır deyip kendimi avutuyorum işte. Siz siz olun, böyle bir şey yapmayın. Önemli olan insanların size ne kadar çok değer verdikleri, sevdikleri. Gün gelecek o yakışıklı, güzel insanlar yaşlanacak, eskideki görünüşlerinden eser kalmayacak. Belki de sizi çok sevmeyecek . Belki reddettiğiniz insanlarla hayatınızda hiç olmadığınız kadar mutlu olacaksınız. Bunu kimse bilemez. İnsanda kibir oldu mu her şeyi yapar. Her neyse umarım insanlar bu düşüncelerinden ayrılırlar . Ayrılırlar ve  aşkı bekleyenlere yer açılır.    
3 yorum

Angutyus'tan Mesaj


Bildiğiniz üzere Dizüstü Edebiyat' ın yazarlarından Angutyus 2 kitaplık Bir Apaçi Masalı adlı eserinde kendi  hayat hikayesini okuyucuyla paylaşıyor. %100 yaşanıp yazılmış bir hikaye olması, gerçekçiliğin tavan yapmasına neden oluyor. Bu yüzden de okurken hiç sıkılmayacağınız ve ne zaman bittiğini anlamayacağınız bir kitap karşınıza çıkıyor. Okurken hem kederlendim, hem de güldüm diyebilirim. Ve şiddetle tavsiye ettiğim nadir kitaplardan biridir Bir Apaçi Masalı. İlk kitabı okurken Angutyus bizlere çok önemli bir konu üzerinde durmuş. Şimdi sizlere o satırları paylaşmak istiyorum.
     Hoşlandığın kişinin seni keşfetmesini beklersin. Beklerken zaman geçer. Zaman geçtikçe, seni keşfetmesini bekleyen kişi takıntı olur. Takıntı oldukça için acır. Acı çekmeye başlarsın. Bu acıyla onun yokluğuyla yaşamaya başlarsın. Bir zaman sonra kendi gider, karanlık bir görüntüsü kalır. Hoşlanmaktan çıkar, kara bir sevdaya döner. Takıntı olur. Tatmin olamazsın. Tatminsizliklerle başa çıkmak çok zor. Bedenin açlığı bir şekilde gideriliyor da. Ruhunuzun açlığının hiçbir çaresi yok işte. Genlerden gelen bir boşluk bu. Kişinin kendisine biçtiği bir bedel sanırım.
     Her şeyin bir bedeli var ya. Hayatın bize sunduğu güzelliklerin de bedeli bu olsa gerek. Tatminsizlik. Hep fazlasını istemek... Daha fazlasını... Biz elde ettikçe yeni hedefler koyuyoruz. Yeni misyonlar yüklüyoruz ve acı çekiyoruz. O içimizdeki tatminsizlik denilen boşluk kemiriyor bizi farkına vardığımızda. Çoktan iş işten geçmiş oluyor. İçinizdeki bu yangını söndürecek olan kişi keşfetmiyor sizi. Bakıyorsunuz boş duvarlara. O karanlık görüntüsüne. Canınız yanıyor. Beklersiniz. Bekledikçe daha bağlanırsınız. Yaranız kanamaya başlar. Sığınaktır artık. Mabedindir. Dokunulmazındır. Tek dayanağındır. Tek tutunduğun dalın, tek nefretin, tek beklentin, tek muradın... Kendi kendini kandırırsın. O hoşlanıp konuşamadığın kişi düşmanın olmuştur. Koparıp atmaya kıyamazsın o yarayı. O mührü kaldırmaya kıyamazsın. Orada kalır. Vücudun, benliğinin, kalbinin, mantığının ve en önemlisi en insancıl duygularından beslenen bir asalak, iliğini kemiğini kurutan bir kene gibi yapışır kalır. O yara senin bir parçandır artık. Hayata karşı her yenildiğinde sığınacağın kuytu köşendir. Kimseleri sokmazsın o kuytu, karanlık köşeye. Her tokat yediğinde hayattan her çelme sonrası felekten... Her yıkımda, her bozgunda buluşursun o yarayla. Acıtır. Keşfedilmeyi beklemeyin.....
"Reddedilmek dünyanın sonu değil." diyerek noktayı koymak istiyorum. Belki bu satırlarda kendinizden bir şeyler bulacaksınız ve "Harbiden yaa." diyeceksiniz. Şahsen ben dedim. Angutyus süsten uzak; olduğu gibi yazıyor. Ya rahatsız olursunuz ya da hastası, ortası yok yani.
 
;